PlumeMag / Art Niyetli Sohbetler: Nevzat Sayın

27 Ekim 2023

PlumeMag olarak üç buçuk yılı aşkın bir süredir sürdürülebilir yaşam trendlerine odaklı içerikler üretiyoruz.

Sürdürülebilir yaşam trendlerini sanat ve kültürden bağımsız ele alınabilecek bir konu değil. Bu sebeple Kültür-Sanat bizim için çok değerli bir kategori.

Bu kategorinin içerisinde yer alan ”Art Niyetli Sohbetler” serisinde doğayı, dünyayı ve insanı sanat ve kültür perspektifinden ele alıyoruz.

Kültür-Sanat kategorimizin sponsoru Mey|Diageo’ya daimi destekleri için teşekkür ediyorum.

”Art Niyetli Sohbetler” serimizin üçüncüsünde Nevzat Sayın’la beraberiz. çok değerli bir mimar ve düşünür olan Nevzat Bey ile Cumhuriyet’in 100. Yılında mimari üzerine konuştuk.

Bugünkü programı Cumhuriyetin 100. yılına atfetmek istiyorum. Cumhuriyet tarihinde mimariyi değerlendirebilir misiniz?

Yüz yıllık bir süreci değerlendirmek kolay bir şey değil ama şu söylenebilir; mimarlık, tüm ideolojilerin kendilerini ifade etmek için kullandıkları en büyük mecradır. Herkesin görebildiği, herkesin izleyebildiği, herkesin kullandığı, herkesin yanından geçtiği bir yapıda – o ideoloji kendisini yapısal olarak da ifade ediyorsa- bu okunaklılık, her zaman iktidarların çok tercih ettiği bir şey olmuştur. Cumhuriyet de ilk kuruluşundan başlayarak kendine mimari bir kimlik aramaya başlıyor. Nasıl yapıları olmalı? Nerede oturulmalı? Şehirler nasıl yapılaşmalı? 

Mustafa Kemal’in de bu konuda çok ısrarlı çalışmaları var. Mesela Ankara’nın başkent olması kararıyla Ankara’nın nasıl yapılaşacağı, meclisin nerede olacağı ve nasıl bir mimari kimlik taşıyacağı, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün (Pembe Köşk diye bilinen köşk) nasıl bir yapı olması gerektiği çok uzun tartışılmış. Cumhuriyetin simgeleri haline gelmiş olan bu yapılar, birinci milli mimariyle kök arayışları ve mimarlığın nereye doğru gitmesinin ayrıca düşünüldüğü; ikinci milli mimariyle – modernitenin Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi ideolojisinin bir parçası olması nedeniyle – modernleşmenin mimarideki dilinin görüldüğü örnekler. Yeryüzünde Pembe Köşk kadar hem o temsil özelliklerini taşıyan, hem o denli sakin kalabilen, hem o kadar geleneğin içinden geliyor olan, hem de modern dünyanın bir parçası olan bir devlet başkanı yapısı başka bir yerde yoktur. Ve bu anlayış, aslında Dil Tarih Coğrafya Fakültesi ve diğer üniversite yapıları, İstanbul’daki Fen Edebiyat Fakültesi, Sedat Hakkı’nın Adliye Sarayı, Sedat Hakkı’nın yalıları gibi geleneksel olanla modern olanın arasında gidip geliyor. Yani Türkiye’nin hiçbir zaman karar veremediği Doğulu mu Batılı mı olduğu meselesi, aslında o arayışlar döneminin mimarlığında da fazlasıyla var. Çünkü bunu herkes bilir, bilmese de hisseder ki mimarlık aslında bir yere dair doğrudan bilgi aktaran en önemli şeydir. 

Hiç tanımadığınız bir yere gidip orayı görebileceğiniz yüksekçe bir yere çıkın ve bakın; tutucu mu, açık mı, seküler mi, dindar mı, yoksul mu yoksa zengin mi, geleneksel bir toplum mu yoksa daha yeni bir yer mi, hepsini doğruya çok yakın bir şekilde saptarsınız. Yanılma payınız çok azdır. Biraz da bulduğunuz imgeleri tercüme edebiliyorsanız, bu imgelerin ne anlama geldiğini biliyorsanız çok kolaylıkla karar verirsiniz. Sokaklarında gezip meydanlarında dolaşıp bir iki yapının içine girdiğinizde o bölgenin nasıl bir yer olduğu hakkında kolaylıkla çıkarım yapabilirsiniz. Cumhuriyet de kendisini yeniden donatırken mimarlık çok özel bir mesele olarak devreye giriyor. Devreye giriyor ama ondan sonraki evrelerde bunun ne kadar sürdürüldüğü çok tartışılır. Yani elinizde bir bilgi var ama bu bilgiyle ne yapacağınız konusunda hiçbir fikriniz yok. Dolayısıyla başlangıçtaki yola çıkıştan epeyce geriye doğru gidiliyor. Mesela köy enstitüleri de bunun bir örneği… 

Sohbetin devamı için https://www.plumemag.com/art-niyetli-sohbetler-nevzat-sayin/ bağlantısını ziyaret edebilirsiniz.